İnsanlar, Tanrı denince akıllarına bizden dinî kurallara göre yaşamamızı isteyen beyazlar giymiş yaşlı bir adam figürü geliyor, belki biraz daha farklı birşeyler; eksik, fazla ya da bambaşka! Herhangi bir müslüman dua ederken ya da namaz kılarken ise sadece kelimeleri ardarda koyar ezbere, o kelimelerin ne anlama geldiği ya da bize neler anlattığı merak edilmez. Bilinmez de, öğrenilmez de... Daha da kötüsü nedir bilir misiniz? Allah hakkında düşünmezler, onlara öğretilen Allah'ın yarattığı evrendeki güzellikleri görmeyi akıllarının ucuna bile getirmezler. Halbuki bu çok anlamlıdır dinlerinde ya da inançlarında ya da herhangi birşeylerinde. Yaptığı şeylerin anlamlarını da bilmezler, namazda diz çökmek ya da yerlere kapanmak değildir yaptıkları, namazdaki farzlardır sadece. Onlar olmadan namaz kılınamaz, ne yaptıklarını bilmenin bir önemi yoktur onlar için.
Ne kadar büyük bir çelişki; "Öldürmeyin!", "Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir!" diyen bir Tanrı'nın adı ile öldürmek... Hoşgörüyü ve öğrenmeyi öneren bir inançta, kendi fikirlerini kabul etmeyeni ya da sorgulayanı ve araştıranı dışlamak, hatta öldürmek...
Bu insanların savunulacak çok az yanı var, lakin bu yanlar yaratılışından gelen şeylerdir. Yaptıklarının ya da yaptırdıklarının savunulacak hiçbir yanı yok!
Bu yazı; Tanrı'ya olan değil size olan öfkemi anlatmak için yazılmıştır. İnsanlar, özellikle de metal dinleyen gençler, neden insanların yaptığı ile Tanrı'yı yargılarız? Cinayetlerin, acıların, bağnazlığın suçu yazılanlarda değildir; yazılanların yorumlanmasında ya da yazılanların görmezden gelinmesindedir.
Evet, biliyorum! Benim söylediğimin yanlış olduğunu kanıtlayabilecek kadar güçlü kozlarınız var, hem de kutsal kitaplardan! Ben çok bilgin bir insan olduğumu iddia etmedim hiçbir zaman, şimdi de etmiyorum ama şunu biliyorum ki siz o kitapları benim terkettiğim insanların gözü ile okudunuz! Orada geçen Tanrı'nın korkunç ve kötü olduğunu iddia edebileceğiniz bütün yazıların, sembollerin ve imaların ne anlama geldiğini o cahil insanlardan öğrendiniz.
Sakın bana onların cümleleri ile gelmeyin, ben onları terketmişken onlar gibi olan sizleri dinleyecek değilim. Onların yapacağı gibi beni dinlemeden sadece beni alt etmeye çalışacaksınız, her biriniz hem de! Bilginizi ve zekânızı ispat etmek istercesine, benim gördüklerimi size anlatmama fırsat tanımayacaksınız; haklı olduğumdan şüphe etseniz de! İşte bu sizin yaratılıştan gelen zayıflıklıklarınız yüzünden savunulacak yanınızdır. Lakin benim saygı duyacağım ve konuşmaktan zevk alacağım insanlar, beni dinleyebilecek kulağa sahip, öğrenmeye açık ve de bana öğretebilecek kadar bilgisi olandır. Lakin her insan gibi bir sıfata sahip olunup, bilgisinden çok kibiri olanlar...
Bana semavi olmayan ve hatta Tanrı'nın varlığının bile reddedildiği inançtan olan birisi geldi. Nedense birçok kapıyı açmış ve ne anlama geldiğini şimdilik öğrenemediğim rüyamı anlattığımda beni kendi inancına çağırdı. Beni çekebilmek içinse benim hakaret olarak kabul ettiğim zayıflıklara sahip olduğumu düşünerek kullanmaya kalktı. Buraları önemsiz ve sadece beni ilgilendiren ayrıntılar, söylemek istediğim ise şu; ben ona kendi bilgimden birazını aktarmaya yakın ya da onun inancına ters bir şey söylediğim vakit öfkesi gereğinden fazla olmuştu. Kibiri ve zayıflığı ile benden bir şeyler dinlemeye kapalıydı, reddetti...
Aynı inançtan olan bir başkası ise benim düşündüğüm gibi dinlerden soğumuş ve bana sayısız çelişkiyi sayabileceğini iddia eden bir adamdı. Lakin bir süre sohbet edince aslında okuduklarını cahillerin gözüyle okuduğunu kabul etti, ona bir şeyler göstermek istediğimde ise reddedildim. Boşluktayken dahil olduğu, şimdi çıkarsa tekrar boşlukta kalacağındna korkan bir insan olarak aynı kalmayı tercih etti.
Bu ikisi, aynı bağnaz bir semavî din mensubu gibiler... Kendi inancından daha doğru bir gerçek olabileceğini reddeden ve hatta bunun üzerine düşünmek istemeyenler, ruhlarının görmeye ve anlamaya güçleri olmasına rağmen...
Dinlemeye kulağı olan kaç insan var bu dünyada? Lanet bir şekilde boşlukta olanları çekip, onların ruhunu çalmak... Tanrı adına akıllarını çelmek ve insanların yaptıkları ile Tanrı'ya küfürlerinin haklı olduğunu göstermek... Kendi yaptıklarımızdan dolayı Tanrı'dan nefret ettirmek ve diplere batıp sürünmeyi yücelme gibi göstermek...
Biz insanlar zayıfız, hem de o kadar zayıfız ki ne benim kelimelerim yeter yeterince ifade etmeye ne de gücüm! Aslında bu zayıflıkların bizi güçlü kılmak için olduğunu göstermek ise yaratılıştan gelen yanlarımız yüzünden anlatmam ya da öğretmem çok ama çok zor. O kadar kibirliyiz ki, zayıf olduğumuzu kabul etmek bile zor gelirken hem de! Görmezden gelmek daha koaly geliyor, sanki hiç yoklarmışçasına yaşamak...
İhtiyacımız için yukarıdan bize bakan bir Tanrı yaratıyoruz ve isteklerimizi bildiriyoruz, alamayınca ağlıyoruz ve onu terketmeye başlıyoruz. Bütün semavî dinlerde olan budur ve biz o kadar körüz ki, her şeyin özünde olan tekliği ve kusursuzluğu göremiyoruz! Saçma yerlerde başka tanrılar arıyoruz!
Acınası bir varlığız; yaratılıştan böyleyiz ama yücelmek için bize verilenleri yalvarmaktan, bağırmaktan, zevkten, acıdan, güzelden ve çirkinden, kibrimizden, felsefe yapmaktan, dilenmekten, düşünmemekten vakit bulamadığımız için göremiyoruz. Bu yüzden daha da batıyoruz ve batacağız!
Ve bizim için gözyaşı dökenleri görmüyoruz, duymuyoruz ve hiçbir zaman da görüp duymayacağız; ta ki zayıflıklarınızın güç için size verilen bir araç olduğunu anlayana dek; kibrinizi atıp başınızı eğerek bilmediğinizi kabul edene dek...
Varlık'la Yokluk'un dengesine varmayı anlayana dek...